Mel Gibson

Mel Gibson'un özellikle Braveheart (Cesuryürek) ve Apocalypto adlı filmleri karşılaştırıldığında yönetmenin aşağıdaki takıntıları olduğu farkedilebilir:
- Boğaz kesme sahnesi.
- Arkadaşı için kendini feda etme sahnesi.
- İri ve saf bir arkadaşla dalga geçme sahnesi.
- "Benim toprağımı ben karış karış bilirim ve benim toprağım benimdir" düşüncesini veren sahne.

Tropa De Elite - Özel Tim

Brezilya yapımı, polis yozlaşmasını konu alan bunun çözümünü de "dinsizin hakkından imansız gelir" felsefesini şiar edinmiş film. Film de "kötü" insanlara işkence normal bir şey. İnsanları öldürmek de normal bir şey.
Ekonomik olarak çökmüş bir ülkede kişi ve kurumların yozlaşması normaldir. Bu yozlaşmanın önüne geçmek için de yozlaşan herkesi öldürmek çözüm değildir. Önemli olan hastalığı tedavi edebilmektedir. Yoksa sen özel birimler kurup yakaladığını öldürürsün ama senin öldürdüğünün bin katı aynı gün o kötü yola düşer. Karakterlere katılmaya çalışılan insani yön de gayet başarısız. Bir çocuğun ölümünden kendini sorumlu tutarken yapılan eylemlere bak. O sırada acaba kaç kişi öldü? Yani insani yönünüzü çıkartıp rambo serisi izler gibi aksiyonun tadına varmak isteniyorsanız güzel ve etkileyici film. Ama bir de filmin arka planına bakıldığında övünülen ve etkilenilen tüm sahnelerin aslında 'insan'lığın yüz karası sahneler olduğunu görebiliriz. hele ki son sahne...

The Invincible Iron Man - Yenilmez Demir Adam

IMDB tarafından animasyon, aksiyon, macera ve fantezi olarak sınıflandırılmış animasyon. Nasıl ki National Treasure filmlerinde gerçek tarih senaryo yazarları tarafından piç edilmişse, burada da Çin tarihinin çizerler tarafından piç edildiğini görüyoruz. Animasyonun konusu ise şöyle: Silah üreticisi, karı kız meraklısı bir komprador uşağı Çin tarihi ile ilgileniyor ve kendisini bir Çin efsanesinin içinde bulunuyor. (Gerçi savaştığı canavarları görünce 4 element aklıma gelmedi değil. Toprak, Su, Ateş ve Tahta'nın yandan yemiş Çin versiyonları.) Ve olaylar gelişir.

Vantage Point - Bakış Açısı

Kurgusu çok güzel ve ilgi çekici bir film. Fakat film bayat bir konu üzerine inşa edilmiş ve bu bayat konu çerçevesinde insanların bakış açılarına göre yaşanan bir olayı anlatmaya çalışıyor.
Keşke Amerikan Başkanına suikast gibi bayat ve (neydi o gıcık kelime, hah) irite edici bir konu seçmeseydi. Bunun yanında büyük, süper, muhteşem Amerikan Başkanlarının da ne kadar insani olduklarını görüyoruz. Adam-cağız bir ülkeyi bombalamamak için nasıl da direndi. Helal (!) olsun.
Son olarak İspanya'yı bir görmek lazım.

Untraceable - İzlenemeyen

Gerçek dünyada da hepimizin başına gelen ve yaşadığımız bir durumu anlatan film. İnsanoğlu ne olursa olsun diğer insanların özel hayatlarına ait bilgileri öğrenmek ister. Bu acı verici de olsa. İnsanlar gerçek hayatta şahit olamadıkları şeyleri, eğer başkalarının başına gelmiş ise, merak eder. Ben bir sürü insan tanıyorum "Abi Gamze Özçelik'in tecavüz videosu var mı?" diye soran ya da "Ya Ali Kırca'nın bir videosu varmış, sende var mı?" diyen. Elbetteki cinsel içerikli böyle görüntülerin peşinden gidenler olabileceği gibi, insanın ölümü, acı çekmesi ile de ilgilenen bir sürü insan var. Bizim "jackass neden bu kadar tutuldu?" sorusuna vereceğimiz cevap bu filmin de konu seçiminde başarılı olduğunun göstergesi.
Filmin sonunda, canlı yayın ile cinayeti izleyenlerden birinin mesajı aslında filme gerçekten anlam kazandırmış:
"how can i download this video?"

National Treasure: Book of Secrets

nicholas cage'nin yaşlandığını ve yanaklarının şiştiğini gördüğümüz film. Nerede o con air, the rock ve face off'daki performans ve karizma. nicholas cage'ın en çekici yönü karizmasıdır fakat bu filmde o karizmadan biraz uzakta kaldı.
Senaristlerin tarihi yeniden yazdığı filmde, mason göndermeleri ile gene Amerikan tarihini yad ettik. Ne süper insanlarmış be. Acaba diyorum benzer bir filmi biz de mi çeksek. Sanırım hikaye şöyle gider:
"Damat Ferit Paşa, Deli İbrahim diye nickname verilmiş, aslında devlet içinde gizli bir örgüt kuran Padişah, Mısır piramitlerinden çıkartılan gizli hazinenin yerini gösteren gizli bir harita bırakır. Haritanın bir parçası bugün Edirnekapı'da bulunan mihrimah sultan cami'nde diğer parçası ise Selçuklu döneminden kalma Sivas'taki Çifte Minare'de saklıdır. Ve olaylar gelişir."
Yok lan bu da Kurtlar Vadisi gibi oldu. Ee tarihi senaristlerin eline oyuncak edersen olacağı budur.

Horton Hears a Who - Horton


11 yaş ve altı çocuklar için eğlenceli animasyon. Aşırı derecede hayal gücü gelişmiş ve tam bir çocuk olan dev gibi filimizin macerası anlatılıyor. O değil de capon çizgi filmlerine gönderme yapan (sataşan) bir sahne vardı. Pokemonvari diyaloglar ve çizimler, işte bir onu anlamadım. Gerisini de IQ 35 ile çözebildim zaten. Bu arada bir kangru bayan vardı. Aynı kaynana programlarındaki annelere benziyordu.
Her sinirlendiğinde "Oğlum! Gir hemen keseye!"

10.000 BC - Milattan Önce 10.000

Apocalypto ve Seksen Günde Devri Alem türevi, tarih ve coğrafya bilginizi bir kenara bırakarak, sinemada değil de boş bir zamanınızda kafa dağıtmak için izlenmesi gereken film. Büyük umutlar beslendiği zaman tatmin olunmayacak ama öylesine izlemek için güzel bir film. Aslında 'Yüzüklerin Efendisi' serisi gibi fantastik bir hikaye olduğu düşünülerek izlenirse daha çok keyif alınabilir. Çünkü filmi izlerken sürekli tarih bilgimiz ile filmi örtüştürmeye çalıştığımızda pek bir zevki çıkmıyor. Bırakalım 'milattan önce 10.000' denen ama 'milattan önceki 10.000 yıldan parçaların bir araya getirilmesi ile oluşturulan hikaye' akıp gitsin. O zaman film daha keyifli hale geliyor.

Tabi ki hollywood'un olmazsa olmaz bazı sahnelerini de gözümüzden kaçırmadık değil. "We Hunt Together" hesabı 'Takım' mesajı her tarihi filmde olduğu gibi gene verildi. Ayrıca halkları özgürleştirmekten başka hiç bir amacı olmayan kahramanımız da gene iş başındaydı. Ve gene her zamanki mesih göndermesi, hem kehanetler (seçilmiş kişi gelecek, ölüyü diriltme-iyileştirme v.s.) hem de kahramanın mesih tipi. Asıl dikkat edilmesi gereken tarih-mekan tutarsızlıklarından çok hollywood'un gene çaktırmadan bize yedirdikleri.


Night at the Museum


Çocuğunuzu alıp izleyebileceğiniz eğlendirici bir hollywood filmi. Tabi ki çocuğunuzu küçük yaştan itibaren gerçek tarih kitapları ve konuşmaları ile yetiştirmiş, fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür, zeki, çevik ve de laik yetiştirmiş olmanız gerekiyor.

The Golden Compass

En başta paralel evrenler var. Bunlar da paralel evrenler arası geçişi bulmak üzereler. Şimdi çemçük ağızlı bir kız var hacım. Herkesin bir de hayvan şeklinde cini var. Mesela hayvanın kuyruğunu çekiyorsun, kız kıçını tutuyor, o derece bağlılar yani. Bu kızı Majesterium'un emrindeki hamhumlar hamhum etmek istiyor, diğer çocuklara yaptıkları gibi cinini kızdan ayırmak istiyorlar, çünkü Majesterium, paralel evrenleri de yönetmek istiyor. Kızımız, bahtsız bedevi gibi şehirde daşşahlı bir kutup ayusuna rastlıyor, ayrıca çinganlar (çingene hesabı) kutup ayuları ve cadılar buna yardım ediyor, savaşıyorlar falan. Amaçları Majesterium'un esaretinden kurtulmak. Bir de Toz'un ne olduğunu öğrenmek.
Şimdi filmi izlemeden yukarıyı okudunuz. Bir şey anlamadıysanız üzülmeyin, filmi izleyince de bir şey anlamıyorsunuz. (Sizin gibi çinganların cinlerini kopartıp hamhumlara vermek lazım)

man cheng jin dai huang jin jia

Curse of the Golden Flower - Altın Çiçeğin Laneti

Karıncalar ile ilgili bir Çin yapımı bir belgesel.

Küçükken gittiğimiz bir piknikte görmüştüm. Binlerce karınca kellesi yerde duruyordu. Kellelerin bir iki metre sağında siyah karıncalar, bir metre solunda da kırmızı karıncaların yuvası vardı. Sanırım biz gelmeden hemen önce büyük bir savaş gerçekleşmişti.

Şaka bir yana Çin yapımı muhteşem bir film. Filmi izlerken, dur spoiler verelim:
--- `spoiler` ---
İlk sahnelerde yer alan kızların göğüslerindeki bikini izleri gözlerimden kaçmadı değil.
--- `spoiler` ---

Evet, filmde öncelikle çinlilerin memeliler familyasına ait, komünal hayat yaşayan insanlar olduklarını öğreniyoruz. Film, Amerikan sinemasının artık izlerken kusturduğu Başkan'a suikast konusunu işliyor. Ama öyle güzel ve fantastik işliyor ki yeminlen bir daha aynı konuyu anlatan Hollywood izlersem şukela olayım.

Gerçi filmi izlerken bir ara Kürşad aklıma gelmedi değil hani. Yahu Hero bir, bu film de iki, hani diyorum ki bu Çinliler tarihi mi yanlış tanıtmaya çalışıyorlar. hani "Kürşad'lık yapanın mına koruz lan" mı demeye getiriyorlar?

Neyse, filmi aslında animasyon olarak çekseler pek bir değişiklik farketmezdik. Çin sarayları maşşallah renk cümbüşü.
Biraz Truva biraz Hero biraz Battal Gazi biraz Tarkan biraz da Med TV (sarı-kırmızı-yeşil'di her taraf) karışımı bir film olmuş.
Hollywood filmlerinden sıkılanlar için ilaç gibi bir film. Ayrıca tekrar etmeden geçemeyeceğim, filmde çok meme kullanılmış, yani sanki saraya hizmetçi, prenses, mirenses, hekim başı kızı falan (o kıza dikkat edin) alırken 90 cm'i şart koşmuşlar. Hayır insan filmden sonra sokağa çıkınca "Bu ne ya hacım? Çin nereee bura neree" diye apışıp kalıyor. Filmde, Çinlilerin belediye hizmetlerinde de yetenekli olduklarını görüyoruz. Yerleri temizleme hızları inanılmaz. Bak mesela birinin kafasını kes, yere düşmeden siliyorlar.

Son olarak şunu söyleyebilirim ki, Çinli prensesler, kendilerinin de ifade ettiği gibi tehlikeliymiş hakikaten.

Orjinali man cheng jin dai huang jin jia olan filmin curse of the golden flower olan ingilizce ismi, türkiye'de vizyona girerken altın çiçeğin laneti değil de sordum sarı çiçeğe olması gerekiyordu.

Çılgın Türk Düğünü

2006 yapımı komedi filmi. Türk-Alman kültürleri arasındaki ilişkiyi Götz ve Aylin'in aşkı ile anlatıyor. Alman Götz, Türk kızı Aylin ile evlenmek için Türk adetlerini öğreniyor ve müslüman olmaya çabalıyor. Tabi Alman kültürüne yabancı gelen kültürümüz bazı sahnelerde bayağı abartılmış ve yanlış aksettirilmiş. (Örneğin kurbanlık koyunun salıverilmesi ve eline bıçak verilen Götz'ün onun peşinden koşturulması gibi. Hani üç ayak bağlama? )

Kanaatimce Almanya'da yaşayan gurbetçilerimizin Almanlar arasında çözülmesi için yapılmış bir 'kültürlerin kaynaşması' filmi. Zira en son Hollandalı bir siyasetçi "Türkiye artık dışarıdaki vatandaşlarını bıraksın" tarzı bir açıklama yapmıştı. Sonuçta gurbetçi olarak adlandırılan vatandaşlarımızın diğer ülke vatandaşları ile evlenmeleri çözülmeleri anlamına gelir ve artık o ülkenin gen havuzunda kaybolur giderler. Bundan o ülkeler faydalanacağı için çözülmeleri hızlandırmak için değişik projeler yapmaktadırlar. Amaç dışarıdan gelenlerin toplum ile kaynaşması. Gerçi Götz sıkça Aylin ile kaynaşıyor ama neyse gene ben boşa konuştum.

Beowulf and Grendel

İngiliz edebiyatının en eski örneklerinden biri kabul edilen Beowulf şiirinin 2005 yapımı sinema versiyonudur.
Hikaye, İngilizlerin atası olanları yaşadığı günümüz Danimarka'sında geçmektedir. Şiirde, Beowulf adlı, pagan ve aynı achilles gibi "sadece hatırlanmak isteyen" kahramanın hikayesi anlatılmaktadır.

--
Beowulf küçükken (8 yaşında) Geatland'e gitmiştir ve orada meşhur bir savaşçı haline gelmiştir.
Kral Hrotghar, Grendel adlı trolün (dev, insan yiyen dev, efsanevi özelliklerdeki yaratık, saf ve kötülük yapmayan ama kindar yaratık) babasını bir tane balık çaldığı için öldürmüştür. Aradan 30 yıl geçer ve babası gözleri önünde öldürülen Grendel, Kral Hrotghar'ın ülkesine musallat olur. Sadece silah taşıyanları ve kendisine saldıranları öldürür. Yaklaşık 300 kişiyi öldürdükten sonra Beawulf adlı kahraman, 10 arkadaşı ile bilikte Grendel'i öldürmek amacıyla ülkesine geri döner. Beowulf pagandır ve bu dünyada yaptıkları ile ünlenmek amacındadır. Onun için ikinci bir ruhani hayat yoktur.
Hikayenin geçtiği sırada bir papaz da Kral Hrotghar'ın ülkesinde hristiyanlığı yaymaya çalışmaktadır. Grendel'den korkan halk kitleler halinde hristiyanlığa geçmektedir. En sonunda kral da bu yolu seçecektir.
Hikayenin sonu Beowulf'un Grendel'i öldürmesi ile sona ermektedir ama Beowulf, insan yerine konulmayan bu ucube Grendel'den, insanlık adına bir çok şey öğrenecektir. Çünkü Grendel, hasta, zayıf, yaşlı, kadın ve çocuklara zarar vermemekte, sadece babasını haksız yere öldürenlerin intikamını almaktadır.
--


300

Tarihi bir hikayenin, görsel efektleri mükemmel olan Truva, Yüzüklerin Efendisi, Sin City ve Matrix karışımı bir halde, Freedom kavramı ile soslanmış sinema filmi.

Hollywood'un çakma "freedom serisi" filmlerinden biridir. Mesela Büyük İskender filmini izleyenlerin hatırlayacağı üzere, dikkat edilirse son yıllarda yapılan tüm tarihi Hollywood filmlerinde, Amerika Birleşik Devletleri'nin 'özgürleştirme' politikası alttan alta işlenmektedir.

-- Filmden --
Sparta'da demokrasi vardır. Herkes kendi sözlerinden sorumludur.
Sparta'da tek amaç bağımsızlık ve özgürlüktür.
Her Spartalı özgürdür. Özgürlük için ölür.
Büyük İskender halkların özgürlüğü için oraları fethetmektedir.
v.s.
-- Filmden --

Not: Gördük özgürleştirilen, demokrasi getirilen toprakları.

Pars Kiraz Operasyonu

Mehmet Kurtuluş (Pars) ve Nida Şafak'ın (Asena) başrollerini paylaştığı polisiye türünde bir Osman Sınav filmi.

Filmin Artıları
Film akıcı bir tarzda, sizi sıkmıyor, sonuna kadar izlemek istiyorsunuz. Hikaye çok sağlam. Gerçekten çok önemli olan uyuşturucu konusu işlenmiş. Filmin yurtdışı çekimlerinin de katılması filme ve konuya derinlik kazandırmış. Tek çekim sahneler oldukça etkileyici özellikle Pars'ın kamyon üzerinde dublör kullanmadan gerçekleştirdiği (tır'a atlayan dublördü ama) takip sahnesi filme kalite katıyor. Filmin başında 1990 yılında pars'ın ailesinin başına gelen hikaye giriş için oldukça etkileyici. Filmin tutulursa seri film olacağı kesin zira bilerek bir çok konu açıkta bırakılmış. Pars, Asena'yı mı yoksa çıtı pıtı öğretmen (Pelin Batu) hanımımıza mı varcak. Çünkü ikisine de mavi boncuk dağıtıyor.

Filmin Eksileri
Mehmet Kurtuluş'un Türkçesi bozuk. Bazen konuştuklarını anlamak için alt yazı gerekiyor.
Nida Şafak aslında rol için çok uygun fakat ne bileyim Amerikan Sineması hep bayan polisleri çok seksi ablalardan seçtiği için balık etli (hafifde kalın) Nida ablamız biraz "yerli malı yurdun malı" kaçıyor fakat bence rol için (Asena böyle olur tabi) uygun. Zira Pars ve Asena uyumu gerekiyormuş, cuk oturmuş.
Sanırım sahnelerde kesintiler yapılmış. Pars kardeşinin katillerini teker teker yakalayabilirdi mesela, daha da keyifli olurdu. Herkesin aslında görmek istediği (sinema olduğu için ve insani gözle baktığımız için) "polislik görevini" yerine getirmekten çok "kişisel intikamını" almasıydı. Hani o yöne ağırlık verilseydi daha tatmin edici olurdu.
Filmde duygusal yönden eksiklikler var. Soğuk bir film olmuş bu açıdan. Pars'ta anlık duygusal değişimler var. Bu karakter değişimleri çok keskin. Eğer devam filmi yapılırsa bu konuya dikkat etmek gerekir.

Filmden yaran bir sahne
Pars kızağa çekilmiştir. Çalıştığı Narkotik'ten masabaşı bir göreve verilmiştir.
Teknik Takip biriminin (ya da telefonları dinleme biriminin) kapısında iris tarayıcı optik kilit vardır.
Pars'ın Teknik Takip birimine giriş izni iptal edilmiştir.
Pars Teknik Takip biriminin kapısına gider. Tarayıcı iki üç kez gözündeki iris tabakasını tarar fakat kapı açılmaz.
Yurdum insanı Pars ne yapar? kapıyı çalar.
Kapıyı açan polis arkadaşına "içeri girebilir miyim?" der ve polis arkadaş da "tabi ki" der.
Bu sahne yarıldığım sahnedir. Yurdum insanını güzel bir tespitle ekrana getirmiş Osman abi.
Düşününce gerçeğe yakın görünüyor.
Sen binlerce dolarlık iris tarama sistemi al,
Benim memurum o kapıdan girecekse "girer" abi.

Duygu Şen
1985 doğumlu, tv dizilerinde (Hayat Bilgisi) oynamış son olarak da Pars Kiraz Operasyonu filminde gördüğümüz aktristtir.
Pars Kiraz Operasyonu filminde özellikle hastahane sahnelerindeki oyunculuğu gayet başarılı olmakla birlikte, "tecavüz sahnesi" diye adlandırılan "extasy almış bir genç kızın üç gençle cinsel ilişkisi" sahnesindeki oyunculuğu da gayet profesyoneldir.
Başroldeki iki oyuncunun (Pars ve Asena) gergin ve duygusuz oyunculuklarına karşılık Duygu Şen'in (Beril) oyunculuğu gayet başarılıdır.

Son Söz
Polisiye film de çekebileceğimizi görmüş olduk. Teşekkürler Osman Sınav ve tüm ekibi.

16 Blok - 16 Blocks

Yönetmenliğini Richard Donner'ın yaptığı, başrollerinde Bruce Willis (Jack Mosley) , Mos Def (Eddie Bunker) ve David Morse (Frank Nugent) oynadığı 2006 yapımı gerilim, aksiyon türü sinema filmidir.

Film Amerikan Polisi içindeki 'Kirli Polisler' olgusu üzerine kurulmuş olup içerisinde oldukça insani detay barındırmaktadır.
Dedektif Jack Mosley (Bruce Willis) emekli olmasına bir kaç saat kala, hapishaneden aldığı mahkum Eddie Bunker'ı (Mos Def) 16 blok ötedeki mahkeme salonuna götürmekle görevlendirilmiştir. Fakat ona tüm polis teşkilatı engel olmaya çalışmaktadır. Çünkü Eddie, kötü polisler aleyhine şahitlik edecektir. Kötü polisler Eddie ve Dedektif Mosley'i öldürmek için ellerinden geleni yapacaklar fakat Mosley 20 yıllık deneyimi ile sonuna kadar direnecektir.

Bruce Willis, bu filmde de ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu bir kere daha göstermiş. Heyecan ile severek izlediğim bir film oldu. Bir pazar akşamı güzel bir film izlemek isteyenlere tavsiye ederim.

Esaretin Bedeli - The Shawshank Redemption

Tim Robbins ve Morgan Freeman'ın oynadığı 1994 yapımı film.
Bir çok ankette gelmiş geçmiş en iyi film olarak gösterilmektedir.
Filmin konusu Alexandre Dumas'ın Monte Cristo Kontu kitabı ile paralellik göstermektedir.

Hepimiz biliriz ki bir büyük kitabın sinema uyarlaması kitap ile kalite bağlamında örtüşmemektedir. Aynı sorun Monte Kristo Kontu kitabı için çevrilen film için de geçerlidir. Fakat eğer Monte Kristo Kontu kitabı ile ilgili bir film çevrilecekse, karakterler ve konu farklı olsa da, kalite bağlamında Esaretin Bedeli filmi Monte Kristo Kontu kitabını taşıyabilecek kalitededir.

Monte Kristo Kontu (The Count of Monte Cristo) kitabı ile benzer konuları işleyen Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption) ve Kardeş Gibiydiler (Sleepers) filmlerinin bu kadar beğeni toplamasındaki en büyük etken; hikayede haksızlığa uğrayan karakter/lerin çok çalışarak, azmederek ve oyunun kurallarını iyi öğrenerek sonunda 'intikam' almalarıdır.
İnsanoğlu intikam duygusunu sever ve bu konuyu işleyen hikayeleri kulağını dört açıp dinler.

Şahsımca da gelmiş geçmiş çevrilen en anlamlı filmlerden bir tanesidir. (Kaç defa izlediğimi hatırlamıyorum)

Zor Ölüm 4 - Die Hard 4

Bruce Willis'in ne kadar yaşlandığını farkettiğiniz fakat buna tezat olarak Bruce Willis'i film boyunca otomobil, tır, hatta F35 tipi bir uçak üzerinde bile gördüğünüz, sadece motorsiklet kullanmadığı, sürekli aksiyon sahneleri ile dolu bir film.
Amerikanın güvenlik paranoyaları üzerine kurulmuş aynı anda amerikan teknolojisinin geliştiği seviyeyi de gösteren, reklam kokan hareketleri bol film. Die Hard serisine yakışan bir film olmuş. Aksiyon severlerin ilgi ile izleyecekleri bir film.

Söz ve Müzik - Music and Lyrics

Hugh Grant ve Drew Barrymore'un oynadığı tatlı bir komedi/romantik film.
Filmden izlenimler:
- Hugh Grant müziği, Drew Barrymore sözü temsil ediyor. Hugh Grant eski bir pop yıldızı. Söz yazamıyor ama yazılmış sözler üzerine güzel beste yapabiliyor. Hayatında yeni bir şeyi yoktan var edemiyor ama var olan bir şeyi yüceltebiliyor. Drew Barrymore ise güzel sözler yazabiliyor ama duygulara aşırı bağlı olduğu için güzel duyguları pazarlayamıyor.
- Hugh Grant'in epeyce yaşlanmış olduğunu gözlemliyorsunuz.
- Drew Barrymore'u makyajsız görünce, bakımsız ünlülerin, Beşiktaş'ta gezen güzel çıtır kızlarımız yanında solda sıfır kaldıklarını görüyorsunuz.
- Hugh Grant görüntü açısından hayal kırıklığı yarattı ama senaryodaki esprileri gerçekten kaliteli,
- Drew Barrymore aslında filmde biraz da kendisini canlandırmış. Hadi be kızım, bir şeylere iyi başlıyorsun ama sonunu getiremiyorsun. Ah biraz daha ışıltın olsaydı iyi bir aktrist olabilirdin ama Sibel Kekilli'de ışıltı olmaması gibi sende de o ışıltı yok.
- Son olarak tatlı ve sıkmayan bir filmdi. Sinema planınız var ise sevgilinizle rahatlılkla izleyebileceğiniz bir film.
Ayrıca günümüz müzik piyasasına müthiş alaycı göndermeler yapan film.
Özellikle Britney Spears'a benzetilen Cora Corman karakteri ile seks ve şehvet dolu şarkı sözlerine göndermeler yapılıyor. Filmin bu yönü gayet etkileyici.

Borat

- Yurdumuzda gösterime girdiği gün bir gece yarımı hibe ederek izlediğim filmdir.
- Hibe?
Konu aslında çok güzel. Kültürler arası farklılıklar anlatılmaya çalışılıyor. Amerikan kültürü ile Kazak kültürü, toplumsal yapı, insanların düşünsel yapısı arasındaki farklar ifade edilmeye çalışılmış. Aslında verilmek istenen mesaj ise "Ey Amerika, dünyadaki diğer insanlar sizin düşündüğünüz gibi yaşamıyorlar". Buraya kadar her şey güzel. Hatta filmin ilk 5 dakikası ile son 5 dakikası da çok güzel. Yani aslında Borat'ın köyünde geçen zamanlar çok daha eğlenceli ve komik, fakat Borat'ın Amerika'da geçirdiği zamanlar bence komik değil sadece iğrenç.

Bazı insanlar iğrençlikleri ile komik olurlar fakat bunun bir sınırı vardır. Yani kabaca bir örnek verirsek.
"Hilmi mi? Lan Hilmi yılda bir yıkanır lan! muhaha" şeklindeki bir muhabbet bir çok insan için eğlendirici olabilir? Ama bir yıldır yıkanmamış Hilmi'nin koltuk altını zoom yaparak gösterip koltuk altı kıllarının arasında yaşayan örümceği göstermek o kadar da komik değildir. Sadece iğrençtir.
Borat filminin düştüğü en büyük yanlışlardan biri de budur. İğrençliği ima etmek yerine göstermektedir. Konu güzel fakat midem bulanarak izlediğim bir film. Özellikle cinsel içerikli sahnelerde iğrençti.

----
Sokak ortasında yaptığı masturbasyon, elinde eşcinsellerin cinsel ilişkide kullandıkları takma kol ile otel konferans salonunda yaşanan kovalamaca, kız kardeşi ile yattığını söylemesi ve kızkardeşi ile birinin yatacağını söylemesi v.s. iğrenç sahnelerdi.
Fakat Pamela Anderson'un pornosunu gördüğünde yaşadığı hayal kırıklığı, Amerikan halkına rodeo salonunda seslenişi, rapçi siyahlarla muhabbet ettikten sonra takım elbisesinin pantolonunu baldırları seviyesine kadar indirmesi ise komik, eğlendirici sahnelerdi.
----

Eski Türk Filmlerinin Tadı

2000'li yıllardan itibaren Türk Sinemasında bir hareketlilik baş göstermiş (-ki şahsi görüşüm bu atılımı yapan Eşkiya filmidir) film sayısında bariz bir artış gözlenmiştir. Kaliteli filmler çekildiği gibi 70 ve 80'li yıllara ait unutulmaz filmlerin de güncel versiyonları izleyici ile buluşmaya başlamıştır. Fakat şahsi görüştür ki yeniden çekim filmler eski lezzeti vermemektedir.
Çocukluğumuzda, tek kanallı dönemde, gençliğimizde neredeyse hayatımızın anlamı olan filmlerin anıları bir çok başarısız prodiksiyonla rencide edilmektedir.

Örneğin Hababam Sınıfı serilerinin yeniden çekimi "Hababam Sınıfı Efsanesi"ne hakarettir.

Yahut Hababam Sınıfı ambiyansı verilen (ölümüne ganga gençlik) Maskeli Beşler Irak filmi hayal kırıklığı yaratmıştır. Hababam Sınıfı 7'den 70'e halkın her kesimine hitap ederken yeniden çekim ve türevi filmler sadece 7-11 yaş grubuna hitap etmektedir.
Tabi ki yeniden çekim fevkalade güzel bir şeydir ancak yeniden çekimde eskisi kadar kaliteli senaryo ve oyuncuların yer alması, ortaya elle tutulur bir film çıkmasına yol açacaktır. Gerisi 3 ay sonra televizyonda izlenecek ve bir daha da gösterime girmeyecek filmlerdir.
Son olarak Mehmet Ali Erbil''in mümkünse filmde hiç bir rol almaması tercih nedenidir.